2 Haziran 2010 Çarşamba

Elvis Costello'dan İsrail'e boykot

Britanyalı müzisyen ve oyuncu Elvis Costello, İsrail'e Akademik ve Kültürel Boykot İçin Filistin Kampanyası'nın (PACBI) çağrısına uyarak İsrail'de planlanmış konserlerini iptal etti. Filistinlilerin haklarını savunan ABD ve İngiltere merkezli dayanışma grupları, İsrail'in Filistinlilere karşı işgalini ve apartheid uygulamasını meşrulaştırmaya katkı sunmaması için, Costello'yu İsrail'deki konserlerini iptal etmeye çağırmıştı.
Elvis Costello; Gil Scott-Heron, Carlos Santana ve Bono/U2'nun ardından, PACBI çağrıları üzerine iptal kararı veren dördüncü uluslararası üne sahip sanatçı oldu.
PACBI, yayınladığı bildiride, "İsrail'e kültürel boykot için kilit bir faktör olan uluslararası kültürel simaların etik sorumlulukları adına büyük bir zafer" diye nitelediği Costello'nun kararını memnuniyetle karşıladığını açıkladı.
Chomsky'ye uygulanan giriş yasağı İsrail'de protesto edildi
İsrail'in Noam Chomsky'ye uyguladığı giriş yasağı İsrail'de protesto edildi. 500 imzacısı olduğu belirtilen ve İsrail içişleri bakani Eliyahu Yişai'ye hitaben yazılan mektupta, İçişleri bakanı ve İsrail hükümeti demokrasiye zarar vermekle itham edildi.
81 yaşındaki aktivist ve akademisyen, Ramallah'taki Bir Zeit Üniversitesi'nde bir konferans vermek için Batı Şeria'ya geçiş yapmak üzereyken Ürdün sınırındaki Allenbi sınır kapısında alıkonulmuştu. İsrail İçişleri Bakanı'nın, olay sonrası dünyadan yükselen tepkiler üzerine, kendisinden af dilediği Chomsky ülkeye tekrar gelmeyi kabul etmemiş ve konferansı Amman'dan video konferansı yoluyla gerçekleştirmişti.

22 Ocak 2010 Cuma

Anti-otoriter haber, yorum ve tartışma dergisi Asiye'nin 2. sayısı çıktı, çıkıyor!


























Sınıf savaşımı, doğa savunma ve hayvan kurtuluş mücadeleleri, kadın ve LGBT direnişleri, hükümetler, devletler ve faşistlerle tutuşulan kavgalar, tutsaklarla (sağlıklı veya hasta) dayanışma, Kürt direnişi, serhildan ve anarşistler, Direnistanbul raporu, domuz gribi, çalışmaya karşı genel greve, anarşizm ve grev, Venezüela’ya dair anarşist bakış, taş atan çocuklar, Chavez'in soytarısı Chomsky, İranlı eşcinseller, Fransa'dan güncel rapor; squatlar ve mekanlar, 90'larda Kürdistan'da çocuk olmak, Zeynep Celalyan yaşayacak, Soru(n)mlu vatandaş ve belediyeler, hayvan hakları ve yeni aydınlanma, Anarşist hareket, 2/5 BZ, Devlet-Ordu-Polis-Faşist terörü, doğanın yanıtı ve çöküşün semptomları, çevre STK'ları ne yapmak istiyor?, Bilginin toplumsallaşması ve okulsuz toplum mücadelesi, kentsel dönüşüm başka bir sürgün ve reklamlar....
Derginin basılı kopyaları şimdilik İstanbul'da aşağıda adı yazılı olan mekanlarda mevcut...Özellikle başka illerde derginin dağıtımını yapacak gönüllü arkadaşlar arıyoruz. Keza İstanbul'da dergiyi rahatlıkla koyabileceğimiz gözümüzden kaçan yerler varsa, lütfen tavsiye ediniz. Bunun için bizimle irtibat kurunuz. Herkese yetecek kadar dergimiz var.

21 Ocak 2010 Perşembe

Popülerleşen “om” sesi bağlamında Stockhausen’in İki Piyano ve Elektronikler İçin Mantra (1970)’sı



Özge Ç. Denizci

Yüzümüz doğuya, uzak doğuya dönük, ‘om’ sesi kulaklarımızda ve ağzımızda, yaşamımızın anlamsızlaştığı bugünlerde kendimizi bulmak için hayata tutunmaya çalışıyoruz. Hemen hergün bir biçimde Uzakdoğu’ya ait terimlerle yüzyüze kalıyoruz. Yoga, tai chi, mantra hatta bazen trans halinde “ommmm”, “hari om”.
‘Batı’ için değilse de burası için bu sözcükler yeni sayılabilir ve tüketilmeye de hazır. Beatles’dan, (en azından ‘Mothers and Invition’ zamanlarından vokal tavrı olarak bile öyle denebilir) Zappa’ya oryantal üslüplar kulağımıza taşınmıştı. Eh 70’li yıllar ve caz-oryantal esinlenmeleri de unutmayalım.

13 Ocak 2010 Çarşamba

NAZİLERİN UYKUSUNU KAÇIRAN GOL

Nuh Köklü

Girişi Liverpol'un nev-i şahsına münhazır hocası Bill Shankly’le yapmak hem meselenin derinliği hem de meseleye saygı açısından değerli olacak sanırım. Shankly’nin ünlü sözlerinden birisi; “futbol ölüm kalım meselesi değil, ondan daha fazlasıdır” şeklinde. Peki ölümden öte ne var ki? Bir bu söz bir de Matthias Sindelar, nam-ı diğer futbolun Mozart’ı.



“Alla turca” Mozart’ı bırakıp, onun futboldaki elçisine geçelim. Sindelar, 15 yaşındayken Herta Wien takımında oynar. Yıl 1928, büyük krizden bir yıl önce, Yahudiler için henüz telaşlanacak bir şey yoktur. 1934’te İtalya’da dünya kupası tarihinin en trajik maçları Mussolini’nin önünde sergilenirken bu gösteriye bir nebze hava katan Avusturya’nın geç oyuncusu Sindelar olur. Yıl 1938, Almanya’da Hitler iktidarı, Avusturya işgal altında ve Hitler futbolda Mussolini’nin dört yıl önce gerçekleştirdiği gösterinin benzerini sahnelemek ister.

Anschluss yani Avusturya’yla birleşim, Naziler için Avusturya’nın en iyi oyuncularını da kendi ekiplerine katma ihtimali verir. Ama bu yalnızca bir ihtimalden öteye gitmez. 3 Nisan 1938’de Anschluss’un en iyi takımını oluşturmak için bir “gösteri” maçı yapılır, gözler aslında Sindelar’ın üzerindedir, o da “gösteri”ye yeterli hürmeti gösterir.( Aşağıdaki fotoda nazi takımı seromonide) Maç boyunca çalımlar atar, kaleciyle karşılaştığında topu ağlara göndermez. Maçın ikinci yarısı başlayınca Sindelar sahada top oynamaktan çok, dans eder gibi davranmaktadır ve dansını bir golle tamamlar. Tribünlere reveransını göstermiştir.

FELA KUTI: MUSIC IS THE WEAPON



2003 Tarihli bu Fela Kuti belgeseli, yaşamı, müziği ve çöpten bir gettoda kurduğu kendi komününde müziğini bir silah gibi kullanarak sisteme nasıl kafa tuttuğunun hikayesidir.
afro jazz, yükselen siyahi hareket, martin luther king, kara panterler ve kendi çöplüğünde öterek tüm sömürgecilere ve dünyaya kafa tutan horoz: Fela Kuti.
Music is the Weapon, Çalıntı takipçilerinin video arşivinde bulunması gereken nadide bir kayıt.

ŞİMDİYE KADARKİ EN KAPSAMLI MILES DAVIS SERGİSİ...





Şimdiye kadarki en kapsamlı Miles Davis sergisi bir süredir Paris, Cite de la Musique'de sürmekteymiş ve yazık ki bu hafta Cuma günü bitiyormuş. Bu sergi demek ki, Columbia'nın devasa box'u THE COMPLETE COLUMBIA ALBUM COLLECTION (Coffret 70 CD + 1 DVD) ayni zamana denk geldi, ya da getirildi.

İlgilenenlere adres: www.cite-musique.fr

Germaine Tailleferre ya da “Seçkinlik” Müziğin Neresinde Gizlidir?



Mehmet Akif Ertaş
Yaşadığımız topraklar üzerinde duygusallıktan söz edildiğinde onu sadece bir kavramın, Romantizm’in karşıladığı düşünülmektedir. Paylaşımın kapitalize giysiler kuşandığı, paylaşımdan ziyade tekelciliğin ön plana yerleştiği ortamlarda, modaya uyması şartıyla alınan şamdanlarda, bir emir bekler gibi tetikte duran, emrin telakki edilmediği zamanları hesaplayarak eğilip bükülme hakkını kullanan mumlar, hazırlanan “Romantik Ortam”ın bir parçası olabilmektedirler. Derinden gelmesi gereken; insanda yine kapitalize ritimlerin de katkısıyla dans etme, dans ederken de kapitalize gübrenin katkısını unutmadan devreye yerleştirilen cinsel çekimi tomurcuklandırma aşamasında da Romantizm, bağlantı noktalarının kilidi olma görevini layıkıyla üstlenebilmektedir. Ancak; görev, Romantizm’in bünyesine yavaş yavaş enjekte edilmediği, daha doğrusu yanlış enjekte edildiği için bir anda sona erebilmektedir.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Gürültü Yapmaya var mısın?



Blog henüz çok yeni.  Önce bir şeyler hazırlayalım sonra yayınlayalım şeklinde bir düşüncemiz olmadı.
Amaç bu değildi zaten. Blog’tan siteye, siteden dergiye giden sürecin ilk adımı olsun istedik. Haliyle blog “ben de varım” demenin bir aracı olsun istedik. Bir çeşit “pano”.
Öncelikle çalıntı’yı tekrardan yayımlamanın bir anlamı var mı ? Bunu tartışalım istiyoruz; çünkü zaman zaman bu yönde yoğun bir istekle karşı karşıya kalıyoruz.
Bundan önce birkaç kez derginin tekrar yayımlanması konusunda önemli adımlar atılmıştı. En son 2 sene önce sevgili Metin Demirhan ve Taner Ay’la derginin çıkış planlarını yapmış ve içerik düzenlemelerine başlamıştık. Tam bu aşamada Metin’i kaybetmemiz hepimiz için bir “çöküş” oldu. Bu acı her şeyin önüne geçti; darmadağınık olduk. Bir anda her şey “önemsizleşti”, dolayısıyla Çalıntı tekrardan mevsimlik uykusuna döndü.
Aradan geçen bu zaman sonrasında, bir grup arkadaşın bu konudaki ısrarlı istekleri sonucunda tekrardan bir “uyanma” durumuyla karşı karşıyayız.
Aradan geçen 17 yılı çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Türkiye çok hızlı bir değişim yaşıyor.
Müzik, sinema, edebiyat ve tabiî ki hayat bugün çok farklı bir yerde. Kafalarımız şimdi daha da karışık.
Her şeyiyle tartışalım, sürece birlikte karar verelim istiyoruz.
Bu sebeple;
Çalıntı’nın tekrardan yayınlanmasını istiyor muyuz?
İstiyorsak ne yapılabilir, bugünkü çalıntı nasıl olmalıdır?
Her çalıntı okurunun aynı zamanda birer çalıntı yazarı, çalışanı olduğundan yola çıkarak bütün bu eleştiri, öneri ve bakışların içini doldurmak adına çalıntıya ne tür bir katkıda bulunabilirsin?

Çalıntımecmua blog, bu düşünceleri yaklaşımları tartıştığımız bir platform olsun istiyoruz. Bunu yaparken, haber, yazı ve çevirilerimizle de pano’yu işlemeye başlayalım.
Çalıntımecmua blog bugünden itibaren kendini bu yeni duruma açıyor.
Şu anki haliyle “bomboş”.
“Doldurmak” hepimize düşüyor.
İlk adım blog izleyeni olmak.

Çalıntı gürültü yapmaya hazırlanıyor, gürültü yapmaya var mısın?
 


Artık daha da Öksüsüz…



Öksüzlüğümüzün sesi Lhasa de Sela’nın kendi adını taşıyan üçüncü albümü, ölümünü de yanında taşıdığı anların ürünüydü. 21 Aydır göğüs kanseriyle mücadele ediyordu ve 37 yaşındaydı.
Albüme yansıyan bu “sessizlik” istenmeyen, beklenmeyen, aklımıza dahi getirmek istemediğimiz bir şeydi ama albüm bütün şarkılarıyla, şarkıların adlarıyla adeta bir veda albümü gibiydi. Her şeyi boğazıma düğümlemiş, öksüzlüğümüzün güzel sesli kadınını bu “kötü” ihtimallerden uzak tutmaya çalışıyorduk.
Unutmaya da başlamıştık hani. Hepimiz gecelerden bir gece seçmiştik kendimize.
2009’u uğurladığımızı sanıyorduk. Ne kadar yanılmışız. Onun sesinden ve ruhundan mahrumiyetimizin içkilerini yudumlamışız sabaha kadar, öksüzlüğümüzün kapısını iyice aralamışız kendimize, içimizdeki ayaklanmaları bastırmaya çalışmışız.

Ajansların geçtiği haberler göre ölümün sonrasında , Montreal 40 saatten fazla kar yağışına maruz kalmış.Kırk saatten fazla kar yağışı ne ki; ömrümüzün bundan sonrasında biz nasıl onsuz yaşacağız; yalnız, öksüz, ses’siz, bedensiz. Kim bizi büyük ayaklanmaya hazırlayacak, içimizdeki isyanı kim seslendirecek, dünyamıza zahal’i kim indirecek.
Hoşça kal Lhasa de Sela , Hoşçakal yalnız örümcek, karadaki balık…